Bazen bir piknik ateşi, bazen sigara izmariti, bazen kırık bir şişe. Basit nedenler.
Büyük felaketlerin küçük failleri.
ve ÖNLEM =
Sosyal yangın tehlikeleri
(Türkçe Sözlük'ten seçmeler)
ve İYİ YÖNETİCİ ÖNLEMİ (!) =
çıkarcı sıfat |
1. sıfat Yalnız kendi çıkarını düşünen, çıkarını kollayan (kimse), çıkarsever, menfaatçi, menfaat düşkünü, menfaatperest, menfaatperver, menfaattar |
dalkavuk -ğu isim |
1. isim Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı "Bunları yaparken hiçbir zaman kendini dalkavuk vaziyetine düşürmez." - R. N. Güntekin |
2. tarih Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse |
|
|
dedikodu isim |
1. isim Başkalarını çekiştirmek ve kınamak üzere yapılan konuşma, kov, gıybet, kılükal "Zaten ufacık mahalle, dedikodu desen diz boyu." - E. Şafak |
dolandırıcı isim |
1. isim Birini aldatarak mal veya parasını alan kimse, ayyar, tokatçı "Tükürük müfettişi meğer meşhur bir dolandırıcı imiş." - B. Felek |
düzenbaz sıfat Türkçe düzen + Farsça -b¥z |
1. sıfat Hile yoluyla aldatan, hile yapan |
entrika isim (entri'ka) Fransızca intrigue |
1. isim Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, oyun, dolap, düzen, dalavere, desise, hile, dek (II) "Komşu çocuğuyla entrikaları, yarım temasları hiç olmamıştır." - Y. Z. Ortaç |
fesat -dı isim Arapça fes¥d |
1. isim Bozukluk "Mide fesadı. Ahlak fesadı." |
2. Karışıklık, kargaşalık, ara bozuculuk "Birçokları kahveleri fesat yatağı saymayı sürdürürler." - S. Birsel |
3. Hile |
4. sıfat Herhangi bir konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan (kimse) "Sen de ne fesat adamsın!" |
5. sıfat Karıştırıcı, ara bozucu (kimse) "Fakat gitgide içlerine uygunsuz adamlar ve türlü fesatlar karışmış." - N. F. Kısakürek |
fırsatçı isim |
1. isim Fırsatları iyi değerlendiren, fırsat kollayan kimse |
2. Duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartları değerlendirmeyi bilen kimse, oportünist |
haset -di isim Arapça §ased |
1. isim Kıskançlık, çekememezlik, günü "Gözlerinde bir fena haset kıvılcımı, bir bayağılık yakalıyordu." - R. N. Güntekin |
2. sıfat Kıskanç |
iftira isim (iftira:) Arapça iftir¥¢ |
1. isim Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç yükleme, kara çalma, bühtan "Kaynağını iftiradan ve yalandan alır." - N. Hikmet |
iftiracı sıfat |
1. sıfat Karalamacı "Kopya yapmakta olanları öğretmene hissettiren, iftiracı, ustaca çamur atan bir oğlandı." - T. Buğra |
ikiyüzlü sıfat (iki'yüzlü) mecaz |
1. sıfat, mecaz Özü sözü bir olmayan, riyakâr, mürai "Kocasının zayıf bir adam olduğunu bilmez miydi, bilirdi, şimdi bir de ikiyüzlü olduğunu gözleriyle görüyordu." - A. İlhan |
iltimas isim (iltima:sı) Arapça iltim¥s |
1. isim Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma "Onun için buraya kabul edilişimde bir iltimas seziyordum, buysa beni yerin dibine geçiriyordu." - O. Kemal |
2. mecaz Birine herhangi bir konuda öncelik ve ayrıcalık tanıma "Şimdi bir de tavsiyeden iltimastan bahsediyorlar." - N. Hikmet |
sahte sıfat Farsça s¥¬te |
1. sıfat Bir şeyin aslına benzetilerek yapılan, düzme, düzmece "Köylü kadınlar boyunlarında sıra sıra sahte altınlar... taşırlardı." - Y. K. Beyatlı |
2. Uydurma |
3. Gerçek olmayan, yalancı "Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor." - B. Necatigil |
4. mecaz Yapmacık "Öteki çocuklar mum kesilmişler, sahte bir sessizlikle sahte bir hamaratlık gösterisi içinde birer disiplin modeli olmuşlardı." - Ç. Altan |
sahtekâr sıfat Farsça s¥¬tek¥r |
1. sıfat Sahte işler yapan, düzmeci, sahteci "Behiç yalancı, sahtekâr, hodbin ve nankördü fakat sevimliydi." - P. Safa |
töhmet isim Arapça tuhmet |
1. isim Birine yüklenen, işlenildiği sanılan fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama "Talebeyi dersten başka şeylerle işgal töhmeti ile tevbihe maruz kaldı, istifaya mecbur oldu." - A. H. Müftüoğlu |
yalan isim |
1. isim Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır "Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski Şarklılardır." - A. Haşim |
2. Yalancı kimse "Yalansın bizim oğlan." |
3. sıfat Uydurma |
yalancı isim |
1. isim Yalan söylemeyi huy edinmiş olan kimse |
2. sıfat Gerçek olmayan, gerçeğe benzetilmiş "Fakat ben bu yalancı neşeye inanıyordum." - R. N. Güntekin |