"Eğiticinin eğitimi" adı ile anılan 5 tam günlük bir kursa katılmıştık yıllar önce...

O haftadan aklımda kalan çok anım var.

En çok iz bırakan eğitim, bir "yaşantı" oldu. Dersin kurgusu şöyleydi: Sekiz on kişilik gruptan, birlikte bir tatile gideceklerini düşünmeleri ve biraz sonra kronometre ile başlatılan süre boyunca toplu bir görüşme yapmaları isteniyordu. Herkes fikrini söyleyecek, kendi önerisini savunacak, beğendirmeye çalışacaktı. Fakat, tatil birlikte olacağı için ortak bir plan ortaya çıkarmaları beklenecekti.

Görüşme başlamadan önce senaryo gereği herkesin alnına birer bant bağlandı. Bantların üzerinde "sözümü kesin", "kızdırmayın", "beni azarla", "saygı gösterin", vb yazılar vardı. Kurgu öyle hazırlanmıştı ki, herkes başkalarının alnındaki "yafta"yı görüyor, kendi alnında ne yazdığını göremiyordu.

Tatil planı için tartışmaya başladık. Kimisi ağzını açar açmaz hepimiz susuyorduk, kimisi kendisini dinletemiyordu. Hele bizden yaşça büyük bir ağabeyimizin alnındaki "beni azarla" talimatı büyük rağbet görmüştü, hep azarlamıştık, iki cümle söyleyememişti. Nihayet oyun bitip bantlar çıkarıldığında bile o ağabeyimizin öfkesi hala dinmemişti. Halâ kendisini savunuyor, susmuyordu.

Benim için çok önemli bir deneyim olmuştu. Günlük yaşamımızda "başkalarının alnındaki yaftalara" ne çok sürüklendiğimizi, kendi yaftalarımızdan bilerek ya da bilmeyerek ne çok huzursuz olduğumuzu fark etmiştim. Belki kaba olacak ama, kelimenin tam anlamıyla "kafama dank etmişti".

Ben de daha sonra fırsat buldukça öğrencilerime bu eğitimi tekrarladım...