Bizim Gördüğümüz Nasıldı?

Bu yetkiyi elde edebilmek için sınıf arkadaşlarından çok daha fazla "ineklemek" zorunda kalan, okullarının, sınıflarının en "inek" başka bir söyleyişle en "çalışkan", kimine göre en "zeki" gençleri, kendileri kadar puan alamadığını düşündükleri diğer fakültelerdeki arkadaşları meslek yaşamlarına başladıklarında halen okumaya, sınavlara hazırlanmaya, "mecburi hizmetlerde" kendi yaşamlarına hazırlanmaya devam ededururlardı. Nihayet başarabilip de uzmanlık eğitimini de tamamladıklarında kendi lise arkadaşları artık şef, müdür vb. makamlara gelmiş, epeyce bir yol almış iken, onlar toplumsal yaşamda yeni yeni yerlerini alırlardı.

Ama olsundu. "Hekimler başka, diğer meslek sahipleri başka" idi. Bu onlara toplum tarafından verilen bir paye idi. Herkes kendi ticaretini, kârını, menfaatini düşünürdü elbette. Mesai saatlerini, tatil ihtiyaçlarını. Ama hekimler "önce hastasını" düşünmeliydiler. Bir doğal afet halinde bile cerrahtan beklenen kendisinden, ailesinden, çocuklarından önce bile ameliyat ettiği hastaları düşünmesi idi. Bu "namus" idi.

Herkesin mesaisi biterdi, onların böyle bir mefhumu olmazdı. Zaten dost-akraba sohbetlerinde de, söz hastalıklara gelir, ne çok yakınları olduğunu dolabında biriken hasta dosyalarından anlardı hekim. Yakın arkadaş, yakın arkadaşların yakın arkadaşları, yakın akrabalar, onların yakınları. Hepsinin günlük yaşamları ani bir hastalık veya kaza nedeniyle kesildiğinde sülalenin doktorunun da günlük yaşamı kesiliverirdi. Olur muydu başka türlüsü? Düşünülebilir miydi? Zaten kimse de düşünmezdi. Ne yakınların aklına gelirdi, ne hekimlerin.

Çünkü onlar hekimdiler. Onların görevi ağrı dindirme idi, "Tanrı Sanatı!" Onların sorumluluğu insan-Tanrı arasında bir yerlerdeydi. İşi düşenler öyle der, öyle davranırlardı.

Hocaları derdi ki:

"Doktorluktan servet yapılmaz, ama her doktor belli bir refah düzeyine gelir." 

"Para, mevki, şöhret, çocuklara atılan bayram şekeri gibidir. Kucağıma düşerse alır yerim. Ama onlar için ne kimseyi iter kakarım ne yere eğilirim."

"Hekim için bilgi ve ahlak, kuşların iki kanadı gibidir. Biri olmazsa uçulmaz."

ve benzeri. Hocalar kulaklara küpe diye söylerlerdi...